Ağır İnsan Hakları İhlalleri: Temmuz 2015 Duruşma Takvimi

1990’lı yıllarda Olağanüstü Hal Dönemi’nde işlenmiş olan ağır insan hakları ihlallerinin sadece çok azı zaman aşımına uğramaktan kurtarıldı ve davalar açıldı. Bu davaların bir kısmı askeri operasyonlar sırasında gözaltına alındıktan sonra kendilerinden bir daha haber alınamayan, ya da olayların olmasından çok sonra özellikle insan hakları savunucularının ve kayıp yakınlarının olağanüstü gayretiyle açılan mezarlarda kemikleri bulunan sivillerin zorla kaybedilmesi/öldürülme olayları ile ilgili. Bazıları ise yine aynı dönemlerde işlenmiş yargısız infazlar ve faili meçhul(!) cinayetlerle… Bu davalarla ilgili ayrıntılı bilgiler http://failibelli.org/ sitesinde bulunabilir.
Temmuz ayında yapılacak olan duruşmalara ilişkin bilgi aşağıda yer almaktadır.

3 Temmuz 2015, 13.00 Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi 1993 yılında Şırnak’ın Görümlü düzenlenen askeri operasyon sonrasında gözaltına alınan 6 kişinin kaybedilmesi davası

Sanıklar:

Mete Sayar, Hasan Basri Vural, Murat Ali Yıldız, Serdar Tekin, İbrahim Kıraç

3 Temmuz 2015, 09.15 Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi 1990‘lı yılların Kürt siyasetçi ve işadamlarına yönelik işlenen 19 faili meçhul cinayet davası

Sanıklar:

Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken ve 15 kişi

8 Temmuz 2015, 09.00 Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi 1993 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesine düzenlenen askeri operasyon sırasında gözaltına alınan 11 kişinin kaybedilmesi davası

Sanık:

Yavuz Ertürk

[gap] Açılabilen davaların bir kısmında, mağdur/kayıp yakınları soruşturmaların etkisiz ve yetersizliği nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaptıkları başvuru nedeniyle AİHM kararı da bulunmakta. AİHM bu davalarda genel olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Yaşam Hakkını düzenleyen 2. maddesini esas ve usul bakımından ihlal edildiği sonucuna varmış ve özellikle ispat yükünün Devlete ait olduğunun altını çizmiştir. Olayların olduğu sırada hızla harekete geçilmemiş, delilleri toplanmamış ve şikayetleri takipsizlikle sonuçlandırılmış ağır insan hakları ihlallerinin sorumlularının ortaya çıkarılmasının yolunu açabilecek bu az sayıdaki davada AİHM kararlarında tespit edilen eksikliklerin ve bu konudaki AİHM içtihatlarının rehber olarak kullanılması Anayasa’nın 90. maddesi gereğince de elzemdir.
[gap]GÖRÜMLÜ KAYIPLARI Davasının yeni duruşması  3 Temmuz 2015, Cuma günü saat 13:00 de Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.  1993 yılında gözaltına alındıktan sonra kendilerinden haber alınamayan 6 sivil kişinin kaybedilmesi ile ilgili olarak açılan davada Cumhuriyet Savcısı, mütalaasını verecek.  Bu davanın görülmeye başlandığı sırada AİHM de kendisine yapılan şikayeti 15 Nisan 2014 tarihinde sonuçlandırmıştı (Cülaz ve Diğerleri / Türkiye Davası). AİHM kararının uygulanması ile ilgili olarak  bu dava  Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından da “nitelikli izleme” altına alındı.
Aralarında Namık Erdoğan, Medet Serhat, Mecit Baskın, Savaş Buldan’ın da yer aldığı 19 faili meçhul cinayetin sanığı olarak yargılanan Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken, Ayhan Çarkın ve 14 kişinin yargılanmasına 3 Temmuz 2015, Cuma günü saat 09:15 de Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi‘nde devam edilecek.
KULP KAYIPLARI davasının yeni duruşması 8 Temmuz 2015, Çarşamba günü saat 09:00 da Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. 1993 yılında askeri güçler tarafından gözaltına alınan ve sonra kendilerinden haber alınamayan 11 sivil kişinin kaybedilmesinden 10 yıl sonra yapılan bir kazıda bulunan kemiklerin kaybedilenlerden iki kişiye ait olduğu Adli Tıp Kurumu tarafından tespit edilmişti. AİHM’ne de taşınan bu olayla ilgili olarak AİHM 2001 tarihinde verdiği kararda Sözleşmenin 2. maddesinin esas ve usul bakımından, 3. maddesinin, 5. maddesinin ve 13. maddesinin ihlal edildiğine karar vermişti. İHOP tarafından çevirisi yapılan karar için tıklayınız:  Akdeniz ve Diğerleri / Türkiye Davası

[box]Görümlü ve Kulp kayıpları davaları “güvenlik” gerekçesiyle Ankara nakledilmişti.[/box]

[box type=”custom” bg=”#fcfcfc” fontsize=”12″]Dava Nakillerine İlişkin Görüşümüz:
[gap]Dava nakilleri 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 19. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre yapılmaktadır. Anılan kurala göre: “(2) Kovuşturmanın görevli ve yetkili olan mahkemenin bulunduğu yerde yapılması kamu güvenliği için tehlikeli olursa, davanın naklini Adalet Bakanı Yargıtaydan ister.”
Görüldüğü gibi nakil için karar üç merciin değerlendirmesinden geçmektedir. Davaya bakan Mahkeme, Adalet Bakanlığı ve Yargıtay 5. Ceza Dairesi.
Sonuç olarak, bu iç merciinin iki hususa karar vermesi beklenmektedir:
a. Kovuşturmanın görevli ve yetkili olan mahkemenin bulunduğu yerde yapılmasının kamu güvenliği için tehlikeli olduğuna,
b. Bu tehlikenin adil yargılanmaya etkisinin, davanın yetkili ve görevli mahkemenin elinden alınmasından daha büyük olduğu.
Bir başka deyişle, burada yetkili mercilerden bir tartı işlemi yapması beklenmektedir. Kamu güvenliği tehdidi ile yetkili ve görevli mahkemede davanın görülmesinin getireceği fayda arasında bir değer tartısı yapılacaktır. Söz konusu dava bir ağır insan hakları ihlaline ilişkin olduğunda bu tartı işleminin önemi daha da artmaktadır. Şöyle ki; her davanın yetkili ve görevli mahkeme tarafından incelenmesi doğal yargıç ilkesinin bir gereğidir. Bunun yanında, ceza davalarında tarafların yakınlarının, olayın tanıklarının suçun işlendiği yerde bulunması, ifadelerin doğrudan davaya bakan yargıç tarafından dinlenilmesi, delillerin bizzat yargıç tarafından toplanması ve incelenmesi gibi faktörler adil yargılanma açısından hayati önemdedir. Bu nedenle, keyfi olarak bir dava bir yerden alınıp başka bir yere nakledilemez. Bu faydadan daha ağır basan risklerin varlığı gösterilmelidir. Ağır insan hakları vakalarında ise Devlete düşen ispat yükünün daha da ağırlaştığı belirtilmelidir. Ağır insan hakları ihlallerinde, bizzat mağdur yakınlarının davaya katılma hakkı gerek AİHM gerekse AYM kararları ile tanınmıştır. Bunun yanında, toplumun ve özellikle ihlallerin gerçekleştiği yerde yaşayanların hakikati bilme hakkı, davanın serencamını izleme imkanları ile hayata geçirilebilir. Davaların doğal yargıç güvencesinden kaçırılmaları halinde bu imkansız hale gelecektir.
Bugüne kadar, Türkiye’nin bütün kritik siyasi davaları kamu güvenliği gerekçesi ile başka illere aktarılmıştır. Nakil kararlarının hiçbirinde, ne yerel Mahkemenin ne Adalet Bakanlığı’nın ne de Yargıtay Dairesinin gerekçesi açık değildir. Dahası bu kararların hiçbirinde Yargıtay, yukarıda özetlediğimiz temel fayda çatışmasını tartışmış, bir tartı kurmuştur. Bu haliyle gerçek anlamda bir yargı kararının olduğunu söylemek bile güçtür. Kural, devletin adil yargılanmayı sağlayacak güvenliği tesis etmesidir. Bunu istisnası çok özel olaylarda ve somut delillere dayanan gerekçelerle davanın nakil edilmesidir. Kulp davası, yıllar önce gerçekleştirilmiş ağır bir insan hakları ihlaline ilişkindir. Üzerinden bu kadar çok zaman geçmiş, AİHM tarafından ihlal olduğu tespit edilmiş bir vakanın nasıl olup da kamu güvenliğini tehdit ettiğini açıklayan hiçbir gerekçe olmaksızın başka bir ile nakledilmesinin hukuki meşru bir açıklaması yoktur.[/box]